Ey! Doğası dini, dini de doğası olan Dersimliler!. İnsan ayağı girmemiş, insan eli değmemiş en güzel, en temiz ve en bakir doğasına sahipsiniz. Partinizi, siyasetinizi, kasanızı, kesenizi biraz erteleyin, öteleyin. Biraz da Dersim’inize, doğanıza, geleceğinize odaklanın. Hepimizin ortak canı Munzurlarımızdır. Dağları, suları ve doğasıyla. Bu canlarımız da camdandır, kırılgandır.
Ali Tiyar Gök bey dostumun yaptığı Dersim florası çalışmasına acizane katkım olmuştu. O çok değerli ve önemli çalışmanın Dersim Tarihi, doğası, kültürü kısmını yazmıştım. Oradan birkaç cümle aktarayım. “Dersimliler hiçbir şey yapmadan, yalnızca doğasına dokunmadan ve dokundurtmadan, dokunanlara dokunarak korurlarsa yedi sülalelerini ve torunlarını besleyecek bir miras bırakırlar.” Ali Tiyar Gök bey, yıllara ve büyük emeğe dayalı, şu anda basım için destekleyici arayan değerli bir çalışma yaptı. Bir kısmı endemik 1864 bitki türü bulundu. Ulaşamadıklarımızla birlikte bu sayının üç binin üzerinde olacağını tahmin ediyoruz.
Bulunan rakam İngiltere, Danimarka ve Hollanda gibi üç önemli Avrupa ülkesi bitki sayısı toplamının iki katından daha fazla. İnsanlığın geleceği doğada. Doğanın da en güzeli Dersim’de.
Bu canlarımızı önce Batı Dersim’den, İliç altın madeniyle uluslararası dev kapitalist şirketler yerli işbirlikçileriyle yaralamaya başladı. Doğu Dersim’deki Pülümür’ün krom ocakları doğamızı apansız bir şekilde yarıyor ve yıkıyor. Takiben devlet kale kol ve kule kollarla Munzurlarımızın bağrına hançerlerini soktu. Yapılan kale kol, kule kollar ve bunlara yol ve çevre güvenliği için yüzbinlerce ağaç kesildi. Terörist avlamak için onlarca kez ormanlarımız yakıldı. Tıpkı balık avlamak için suyu kurutanlar misali. Daha sonra da küçükbaş hayvancılık yapan yaylacılar için yayla yolu ve yaylalarına içme suyu istekleri için iş makineleriyle Munzurların bağırlarını kanattılar. Şimdi de arıcılar dağ yolu için sırada ve bizim için de Munzurların bağırlarını yarın diyorlar.
GELİN CANLAR BİR(LİK) OLALIM. İRİ OLALIM. DİRİ OLALIM.
Dersim’in sağcısı-solcusu, İbocusu-Apocusu, CHP, MHP, AKP, TKP, EMEP vd leri, edebiyatçıları-şairleri, şarkıcıları-türkücüleri, ressamları- heykeltıraşları, zenginleri-fakirleri, çocukları, gençleri-yaşlıları, pirleri-talipleri, cahilleri-bilgeleri, köylüleri-kentlileri, olanları, olmayanları (Dersim dışında yaşayanlar), hepimizin ortak canı Munzurlarımızdır, doğamızdır.
Munzur’un dağları, suları, keçileri, kekikleri ve kelebekleri, kengerleri, ışkınları, alabalıkları, vaşakları, sarımsağı, gribol, palamut ve huş ağaçları, ur keklikleri, yaban keçileri (Capra aegagrus), yılanları, ayıları ve soframıza kadar uzanan tilkileri ve yaban domuzları vd leriyle bizim zenginliğimiz ve geleceğimizdir.
Dokunmayalım ve dokundurtmayalım. Keserek, kurutarak ve kirleterek yok edenleri yok edelim. Bu zengin doğamıza (canımıza) hiçbir çaba harcamadan yalnızca dokunmadan ve dokundurtmadan koruyabilirsek torunlarımıza en büyük serveti miras olarak bırakmış olacağız.
Günümüzden 500 yıl önce vahşi Batı Avrupalılarının Amerika kıtasını istila ederken yaptıkları doğa, insan, hayvan vd canlı katliamının ve vahşetin bir benzeri de günümüzde Dersim’imizde yapılıyor.
Bu katliama karşı aktif mücadele etmeyerek seyredenler bu Munzur katliamının ortaklarıdır. Kimse bana yok hayvancılıkmış, arıcılıkmış, ülkemiz et ithalatına döviz harcıyormuş, arıcılıkta bu memleketin ihtiyacı, et, süt, yağ, bal ihtiyaçları vb. mazeretler üretmesin. Hayvancılar yaylaya gidip hayvancılık yapmasın, arıcılar arıcılık yapmasın demiyorum. Babaları dedeleri nasıl at, katır ve eşeklerle o yaylalara giderek bu işi yaptılar? Hem de günümüzdekinden daha fazla verim alarak, ülkenin et, süt, peynir, bal vb ihtiyaçlarını karşıladılar. Onların devrinde hayvan ve hayvansal ürünler ithal edilmeyip aksine ihraç ediliyordu. Günümüzdeki oğullar ve torunları da aynı şeyi yapabilirler. Aynı yaylalar, aynı yollardan geçilerek ve aynı hayvanlarla. Babaları ve dedeleri gibi biraz zahmet buyursunlar. Traktör ve arabalarının koltuklarında yaylaya gitmek yerine, ataları gibi atlarının ve katırlarının eyer, semer ve palanlarına binerek giderlerse Munzurlar da kurtulur. Kendileri de babaları ve dedeleri gibi kazanır. Kimse et, süt, yağ, bal ile gelen kamu yararı var demesin. Hiçbir kamu yararı Dersim doğasının korunmasındaki kamu yararından daha önemli ve değerli olamaz.
34 yıldır Donkşitone verdiğim Munzur’un gözelerini rakı, et, mangal, çöp ve poşet pisliğinden kurtarma mücadelemin sonuna geldim. Proje ağır aksak gitse de bitmek üzere. Ovacık Belediyesinin yaptığı arıtma ile Munzur’un gövdesi de kurtuluyor. Munzur barajları hukuk yoluyla engellendi. Bundan böyle Munzur eskisi gibi özgür ve temiz akacak.
İnsan denen yaratık 3/2 si su ile kaplı olarak kendisine bahşedilmiş bu evrende susuzluktan ve kuraklıktan kırılmak tehlikesiyle karşı karşıya.
Evrenin yaratılışında yüz milyon canlı vardı. İnsan denilen yaratık bu yüz milyon canlının doksan milyonunu yok ederek kendini de yok etme noktasına hızla yürüyor. İnsanlar bilim ve teknolojide ilerledikçe insanlık geriliyor. NEDEN?
İnsanlık, doğayı ve kendisini yok edişe sürüklediği bu adroposen çağından çıkarak, günümüzden 11.000-12.000 yıl önce Göbekli tepedeki atalarından miras kalan holosen çağı yolculuğuna başlamalı. Unutulmamalıdır ki, insanı insandan koruyacak yine bir başka insandır. Kapitalist sistem petrol vd enerji savaşlarından su savaşlarına geçmenin eşiğine geldi. Biz Dersimliler tüm Dersim’in ve Munzurların doğasını koruyarak insanlığı ileriye, doğayı ise geriye holosen çağındaki aslına, özüne taşıma yolculuğu başlatabiliriz. Nuh Gemisi işlevi yaratabilir ve kurumakta olan insan kaynağından yeni insanı ve insanlığı türetebiliriz. Karakolları parakola çevirerek kuracağımız örnek, çağdaş köylerimizde agro ekolojik tarımsal üretimin yanında, edebiyat, doğa, felsefe, mantık vb eğitimlerle Köy Enstitülerinin çağdaş uygulamalarıyla köy okullarından, okul köylerimize geçebiliriz.
Napolyon’un, PARA… PARA… PARA… çağının bitip, Bill Gates’le başlayan. BİLGİ… BİLGİ… BİLGİ çağının başlaması yüz yıla yaklaşmakta.
Şimdi ise artık, DOĞA… DOĞA… DOĞA çağı hepsine kapak oldu. Unutmayın ki; Doğa (Dünya) ve insanlık yok olursa ne paranın ne de bilginin bir önemi kalır. Saray rejiminin çıkardığı yeni av kanunu ile parayı basan yabancılar gelip sizin Munzurlarınızda ki dağ keçilerinizi, ceylanlarınızı vurup gidebilecek. Siz bu katliamı seyrederek ortak mı olacaksınız? Memleketinize her yıl gelen turistlerin tamamı doğa turizmi için geliyor. Floranız ve faunanız yok olursa turist niye, neye gelir?
1872 Yılında Dünyanın ilk milli parkı olarak ABD’de kurulan Yellowstone milli parkını her yıl elli milyonu aşkın doğasever turist ziyaret ediyor. Ve buradaki bitki çeşidi bizim Munzur milli Parkımızdaki bitki sayısının yarısında da az. Yine her yıl dünyanın en zengini doğaseverlerin ziyaret ettiği Nepal, Katmandu’nun rakımı 2000 m. Nüfusu bir buçuk milyonun altında ama her yıl on beş milyon doğasever ziyaret ediyor. Rakımı 3000 olan Munzurlarımızı koruyarak Unesco Dünya Mirasına tescil ettirerek koruyup, kurtarabiliriz.
Ey!. Dersimliler ve Doğa sevenler. Sizin ön atalarınız daha ortada Musa, İsa ve Muhammed (Musevilik, İsevilik, Müslümanlık) yokken doğa dini Paganist idiler. Doğası dini, dini de doğası olan halkım. Doğana ve dinine dokunma ve dokundurtma. Persler kurucu atalarından başlayarak (M.Ö. 6.YY), M.S. 7. Asırda 640 yılında Halife Ömer’in kılıçla onları katledene kadar tam 1300 yıl Munzurları Kutsal mekanları ve ziyaretgahı olarak kabul ettiler. Perslerin son ardılları olup Moğol zulmüyle M.S. 13. Yılda yıkılan Harezmşahların son Kralı Celaleddin Harezmşah’ın mezarı halen Seyrıza’nı evine bakan Sultan Baba dağının zirvesinde ziyaretinizi bekliyor. Dersimliler ve doğacılar Arabistan’a gidip Arap hacısı olmazlar. Dersim’e gelerek sırasıyla Fadima Ana* Munzur Baba, Sultan Baba ve Düzgün Baba’yı ziyaretle Munzur Doğa Xacesi* olmaya çalışıyorlardı. Bu kutsal yerlere gelen insanlar niyet ve bütçeleri doğrultusunda adak, kurban veya miyaz** dağıtırlardı. Tanrıça Anahita’nın sütü olan Munzur Baba suyundan bir avuç su (avuçla) içerek yaptıkları yeminle; artık doğaya saygılı ve koruyucu olacaklarına ant içip Munzur Baba Xacesiliğine girerek Tanrı olma (En El Hak) yolculuğuna başlarlardı.
Ey!. Dersimliler ve doğacılar; Arap Hacılığı anlayışı, Munzur Xace anlayışını yakıp, yıkarak ye(n)meye çalışıyor. Yarınlarımıza sağlıklı ulaşmak, geleceğinizi doğurmak ve benliğinizi yoğurmak, taşmak ve doğanızı korumak istiyor musunuz?
5-6 Mayıs Hıdır Ellez de Dersim’de büyük bir doğa direnişi praksisi yapalım. Madenciler, yayla yolu, arıcı yolu vb her türden doğamızı yaralayacak eylemleri eylemlerimizle durduralım.
Doğamız namusumuzdur, namusumuza sahip çıkalım. Bu mücadelede de tarafsız ve yansızlık olmaz. Bu mücadelede tarafsız ve yansız duranlar Munzur’un ve doğa katliamcılarının ortağı olurlar.
Hacı olmak ile Xace olma konusunda karar sizin.
DERSİM ÇOBANI Mehmet Yürek
* Fadima ANA: Nasreddin Hoca olarak bize tanıtılan aslında AHİ EVRAN olup Seyyid Mahmut Hayrani’nin amca oğludur. Fadima Ana’da onun eşi olup Baciyanı Rum’um kurucu önderidir. Moğollar esir alıp götürdüler ve 15 yıl esaretten kurtulup gelince önce Hace Bektaş’a sığındı. Ardından Dersime gelerek ölünceye kadar burada kadın örgütleme ve üretim çalışmalarına ölünceye kadar aralıksız devam etti. Tunceli’den Munzur vadisine girişteki 15. Km deki çeşme ile anılmaktadır. Ayrı bir makalede işlemeye çalışacağım.
** XACE: Hace veya Ğace olarak okunur. Örnek insan. Öğreten, bilge İnsan. Önder insan anlamındadır.
*** Miyaz: Kurbanı olmayanların ziyaret yerinde dağıtılmak üzere getirdiği yiyecekler. Genellikle ev helvası, babko veya satın alınmış baklava, kurabiye vb yiyecekler.